va pour...

Ces fruits sont gros mais sans saveur. — Bu meyvalar büyük ama tatsız.

mais si — elbette

mais non — hiç öyle değil

mobiliser les militants — militanları seferber etmek

mobiliser ses troupes — birliklerini seferber etmek

Pardon, monsieur ! — Afedersiniz, bayım !

Pardon ? Je n'ai pas compris. — Efendim ? Anlamadım.

demander pardon à qqn — birinden af dilemek

une part de gâteau — bir parça pasta

prendre part à une discussion — bir tartışmaya katılmak

mettre qqch à part — bir şeyi yana koymak

prendre qqn à part pour lui parler — birini bir kenara çekip konuşmak

Tout va bien, à part ça. — Bunun dışında, herşey yolunda.

C'est gentil de sa part — kendi adına nazik bir davranış

C'est de la part de qui ? — Kimin tarafından ?

passer dans la rue — sokaktan geçmek

Je suis passé devant chez toi. — Senin evinin önünden geçtim.

laisser passer qqn — birinin geçmesine izin vermek

passer d'une pièce à une autre — bir odadan başkasına geçmek

passer par Paris — Paris'ten geçmek

La douleur est passée. — Ağrı geçti.

Le temps passe vite. — Zaman çabuk geçiyor.

Ce film passe au cinéma. — Bu film sinemada gösteriliyor.

passer à la radio — radyo yayınına çıkmak

passer en seconde — lise bire geçmek

passer pour mort — ölü sayılmak

passer du temps à faire qqch — bir şey yapmakla vakit geçirmek

passer une mauvaise journée — kötü bir gün geçirmek

passer ses vacances à la campagne — tatilini kırlık yerde geçirmek

passer une robe — üstüne elbise geçirmek

passer qqch à qqn — birine bir şey vermek

passer un examen — sınav geçmek

passer le pont — köprüyü geçmek

passer la frontière — sınırı geçmek

rappel des soldats de l'étranger — yurt dışında görev yapan askerleri geri çağırmak

rappel d'un artiste sur scène — sahnedeki bir sanatçıyı yeniden çağırmak

faire une piqûre de rappel — bir aşıyı yineleme iğnesi yapmak

une lettre de rappel — hatırlatma mektubu

descendre en rappel — ipler yardımıyla inmek

Il est recherché par la police. — Polis tarafından aranıyor.

rechercher des documents — belge aramak

rechercher la gloire — ün peşinde koşmak

rechercher un emploi — iş aramak

Quand viendrez-vous nous rechercher ? — Bizi almaya ne zaman geleceksiniz ?

rechercher la cause d'un problème — bir sorunun nedenini aramak

Je ne sais rien. — Hiç bir şey bilmiyorum.

Il n'a rien fait. — Hiç bir şey yapmadı.

Qu'est-ce que tu dis ? - Rien. — Ne diyorsun ? - Hiç.

rien du tout — hiç bir şey

Je n'ai rien d'autre à dire. — Söyleyecek başka hiç bir şeyim yok.

J'ai oublié. - Ça ne fait rien. — Unuttum. - Önemli değil.

Ne pleure pas, ce n'est rien. — Ağlama, önemli değil.

Je n'y suis pour rien. — Benim yüzümden değil o.

Il a continué comme si de rien n'était. — Hiç bir şey olmamış gibi devam etti.

Un rien l'amuse. — Bir hiç eğlenmesine yetiyor.

Tout a changé en un rien de temps. — Çok az zaman içinde herşey değişti.

avoir envie de rire — gülmek istemek

Cette histoire m'a fait rire. — Bu hikâye beni güldürdü.

Nous avons bien ri hier soir. — Dün akşam çok eğlendik.

J'ai dit cela pour rire. — Şaka söyledim.

entendre des éclats de rires — kahkahalar duymak

avoir un fou rire — makaraları koyvermek

Le rouge et le rose s'accordent mal. — Kırmızı ile pembe uyuşmaz.

Tous s'accordent à / pour dire la même chose. — Herkes aynı şeyi söylüyor.

s'accorder une pause — kendine mola vermek

Je m'habille en sortant de la douche. — Duştan çıkınca giyinirim.

s'habiller en noir — siyah renk elbise giymek

Il faut s'habiller pour cette soirée. — Bu gece için resmî giyinmeli.

Reprends-toi ! — Sakin ol !

Elle s'est reprise à temps. — Söylediğini zamanında düzeltti.

Je m'y suis repris à deux fois pour l'ouvrir. — Şunu ancak iki kerede açtım.

simuler un malaise — yalandan hastaymış gibi yapmak

simuler un séisme — bir depremi taslamak

Je souhaite son bonheur. — Mutlu olmasını dilerim.

Je souhaite créer mon entreprise. — Kendi şirketimi kurmayı diliyorum.

Je souhaite qu'il parte. — Gitmesini diliyorum.

souhaiter un bon voyage à qqn — birine iyi yolculuk dilemek

Je te souhaite un bon anniversaire. — Yaş gününün kutlu olmasını dilerim.

Cela a toujours existé. — Bu hep vardı.

Cela sera toujours ainsi. — Bu her zaman var olacak.

partir pour toujours — sonsuzluğa kadar dönmemek üzere gitmek

être toujours en retard — hep geç kalmak

Il l'aime toujours. — Onu hâlâ seviyor.

Tu peux toujours l'appeler. — Onu aramandan bir şey çıkmaz.

en toute occasion — her fırsatta

tous les matins — her sabah

Tout le monde est là ? — Herkes burada mı ?

penser comme tout le monde — herkes gibi düşünmek

danser toute la nuit — bütün gece dansetmek

être tout le temps là — hep orada olmak

parler en toute liberté — özgürce konuşmak

Tout a été fait pour le sauver. — Onu kurtarabilmek için herşey yapıldı.

tout ou rien — ya hep ya hiç

Après tout, ce n'est pas si difficile. — Hem sonra, bu o kadar güç değil.

Tous sont venus. — Herkes geldi.

une fois pour toutes — bir daha... memek üzere

une souris qui trotte — küçük adımlarla gezen bir fare

J'ai trotté toute la journée. — Bütün gün yol teptim.

désigner un tuteur — bir vasi tayin etmek

des tuteurs pour plants de tomates — domatesler için herekler

désigner un tuteur — bir vasi tayin etmek

des tuteurs pour plants de tomates — domatesler için herekler

le vestiaire d'un musée — bir müzenin vestiyeri

le vestiaire d'un gymnase — bir spor salonunun giysi değiştirilen yeri